Estetik Amaçlı Ameliyatlar Kapsamında Doktor Hatası (Malpraktis) Davaları

Genel anlamda malpraktis, hekim veya diğer sağlık personeli tarafından gerçekleştirilen tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarını taşımaması nedeniyle hastanın zarara uğraması demektir. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde ise “bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulaması” anlamına geldiği ifade olunmuştur.

Tıbbi müdaheleler içerdiği riskler nedeni ile her ne kadar hastanın iznine tabi olsa da gerçekleştirilen işlemin tıp bilimin gerekliliklerine ve tıbbi standartlara uygun olması gerekmektedir. Diğer yandan bir tıbbî müdahalenin olumlu ve olumsuz yönlerini bilmeden rıza gösteren hasta, kendi serbest iradesiyle karar vermiş sayılmayacağından estetik cerrah, tedavinin olumsuz bir sonucu için herhangi bir kusuru bulunmasa dahi -hastayı aydınlatmaması yeterli bir kusur sayılarak-sorumlu tutulabilmektedir.

Estetik amaçlı müdahaleler ise niteliği gereği diğer tıbbi müdahalelerden farklılık göstermektedir. Estetik amaçlı tıbbi müdahalelerde, kişinin doğuştan mevcut veya sonradan bir etken sonucu ya da kendiliğinden meydana gelmiş görünüm bozukluklarını düzeltmek veya böyle bir şekil bozukluğu olmamasına rağmen kişinin daha güzel görünmesini sağlamak amacına yönelik tıbbî müdahaleler olduğundan tedavi amacına yönelik olmaktan ziyade ilgilinin arzularının yerine getirilmesi amacını taşımaktadır. Estetik operasyonlarını diğer cerrahi operasyonlardan ayıran en önemli özellik, bu operasyonların kişinin doğrudan dış görünüşünde değişiklik yaratmasıdır. Estetik ameliyatlarda, güzellik ve estetik görünüm çok büyük önem taşıdığından, ameliyatı gerçekleştirecek cerrahın dikkat ve özen yükümü artmaktadır; diğer cerrahların yüklendiği sorumluluğun yanı sıra, el becerisini de ortaya koyarak, bir bakıma sanatçı gibi bir eser yaratmaktadır. Yargıtay kararlarında da bu hususa vurgu yapılarak estetik amaçlı tıbbi müdahalelerin eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Şöyle ki;

T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E.2015/17955 K. 2017/2959 T. 13.3.2017 kararından özetle; “…Davaya dayanak yapılan maddi olgu, karın bölgesinin estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan biçime uygun güzel bir görünüm kazandırılmasıdır. Varılmak istenilen sonucun ve buna dayalı olguların hukuki nitelendirilmesi yapıldığında ise, yanlar arasında BK'nun 355vd. ( TBK'nun 470 ve devamı ) maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu, dolayısıyla uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği açıktır. Eser sözleşmelerini, diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran önemli hususlardan birisi de sonuç sorumluluğu, yani tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdüdür. Burada, vekâlet akdindeki gibi sonuç taahhüt edilmeksizin sadece bir işin görülmesi taahhüdü bulunmamakta, bir eserin-sonucun yaratılıp teslim edilmesi borcu altına girilmektedir. Bu borcun altına giren taraf, yani yüklenici, BK'nun 356/1 ( TBK'nun 471/1 )maddesi ve işin mahiyeti gereği, işi sadakat ve özenle yerine getirmek zorundadır. Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma ve ona zarar verecek her türlü eylemden kaçınması anlamını taşır. Eser yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Burada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlanır. Meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise ortaya çıkan ayıp ve eksiklerden ayıba karşı tekeffül borcu sebebiyle sorumludur. Yüklenici hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekir. Eser sözleşmesi hükümlerine göre, davalı doktorun yükümlülüğü taahhütlerine, tıbbın gereklerine ve iyiniyet kurallarına uygun şekilde estetik ameliyatı gerçekleştirmek, davacının yükümlülüğü de bedeli ödemektir. Davacı, davalı doktorun yükümlülüklerini yerine getirmediği, taahhütlerine ve tıbbın gereklerine uygun ameliyat yapmadığı, estetik amaçlı ameliyatın başarısız olduğunu iddia ederek bu davayı açmıştır. Davanın dayanağını TBK.nun 475.maddesi oluşturmaktadır…”

Karardan da anlaşılacağı üzere hukuki ilişkinin niteliği de dikkate alındığında estetik cerrahının diğer cerrahi uzmanlardan farklı olarak sonuç taahhüdü bulunmaktadır. Yargıtay bu durumu pek çok kararında “hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu yönündeki görüş yeterli olmayıp, ayrıca davacının isteklerinin karşılanıp karşılanmadığı, hekimin edimini yerine getirip getirmediği ya da komplikasyon olup olmadığı ve komplikasyon konusunda aydınlatma görevinin yerine getirilip getirilmediği ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılıp yapılmadığı hususları tartışılıp değerlendirilmesi” gerektiğini hükme bağlamıştır.

Yukarıda açıklandığı üzere estetik amaçlı tıbbi müdahalelerde, yapılan cerrahi işlemin hastanın arzu ve isteklerine uygun yapılması da taahhüt edilen bir unsurdur. Bu minvalde de doktorun tıbbi gerekliliklere uygun hareket ettiğini iddia etmesi ve hesaplaması tek başına sorumluluktan kurtulmasını sağlamayacaktır.

Bu durumda zarar görenin hastanın maddi ve manevi tazminat hakkı doğacaktır. Maddi tazminat kapsamında zarar gören hasta; tedavi masraflarını, çalışmadığı günlerin bedelini, hata nedeni ile revizyon ameliyatı gerçekleştirilmesi gerekmesi halinde yapılacak olan ikinci müdahale için gerekli olan masrafları talep edebilecektir. Öte yandan ameliyat sonucunda isteği sonucu kavuşamayan hasta yaşadığı elem, üzüntü ve yıpranma nedeni ile manevi tazminat isteme hakkına da sahip olacaktır.

SON MAKALELER