İDAM CEZASI GERİ GELİR Mİ?

Ceza kavramı, isim olarak “bir şeyin bedeli ve karşılığı”; eylem olarak da “iyi veya kötü olan bir fiil ve davranışın tam ve yeterli karşılığını vermek” anlamını taşır.  Ceza normlarının temelde iki unsuru vardır.  Bunlar, kural ve müeyyidedir.  Kural, kanunun belirli bir davranışta bulunma emridir. Müeyyide (yaptırım) ise, hukuk kuralının ihlaline reaksiyon olarak gösterilen, hukuk düzeni tarafından öngörülmüş ve devlet tarafından gerçekleştirilen bir zorlamadır.

Cezanın amacı, suçluyu toplumdan ayırıp tekrar suça karışmasını engelleme, suçluyu rehabilite etme, rehabilite olan suçluyu topluma kazandırma, suç işlenmesini caydırma, suçluya kefaret ödetme olarak sayılabilir.  Cezanın yerinde olabilmesi için çeşitli özellikleri bünyesinde barındırması gerekir.  Bu özellikler ceza hukukuna ilişkin ilkelerle sağlanır.

Kanunilik ilkesi, suçun ve cezanın mutlaka kanunda gösterilmesi gerekliliğidir.  Yani kanunda önceden belirtilmemiş bir “yasak eylem” suç niteliği taşımaz.  Nitekim suçun karşılığında verilecek olan ceza da kanunda açık bir şekilde belirtilmelidir ki keyfi uygulamalardan kaçınılmış olsun.  Kanunilik ilkesi, Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde açık bir şekilde düzenlenmiştir.  Cezanın insancıl olması ilkesi, Anayasa’nın 17/2 maddesi ile teminat altına alınmıştır.  Buna göre kimseye insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza verilemez, işkence ve eziyet yapılamaz.  Cezanın kişiselliği ilkesi, Anayasa’nın 38. Maddesinde “ceza sorumluluğu şahsidir” ifadesi ile tanımlanmıştır.  Ceza, sonuçları bakımından düzeltilebilir ve geri alınabilir olmalıdır.  Vatandaş nasıl hataya düşüp bir suçun faili haline gelebiliyorsa, adli ve kolluk personelinin de hata yapması muhtemeldir.  Bu açıdan ölüm cezası ve kastrasyon (hadım) birçok tartışmaya yol açmıştır.  Günümüzde Birleşik Krallık, Polonya, Moldova, Estonya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Hindistan, İsrail ve Rusya kimyasal hadım cezasını uygulayan ülkelerden bazılarıdır.  Kimyasal hadım cezası insancıllık ilkesi ile vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı açısından birçok eleştiriye maruz kalmıştır.  Ne var ki, kimyasal hadım ilaçla tedavi ile düzeltilebilir bir yöntemdir.  Bu açıdan ilkel hadımla farklılık göstermektedir. Düzeltilmesi kesin suretle imkânsız olan tek ceza ölüm cezasıdır.

Bizce bu hususta idam konusunun tartışmaya açılmasından evvel değerlendirilmesi gereken en önemli unsurlardan birisi idam cezasının mevcut cezai yaptırımlara nazaran daha caydırıcı olup olmayacağıdır. 

Bir araştırmaya göre, 250 idam cezası mahkûmundan 170'inin daha önce en az bir kez idam cezası infazına tanıklık ettiği belirlenmiştir.  Bu araştırma açıkça gösteriyor ki, idam cezasının caydırıcılık etkisi sanıldığının aksine pek çok değildir. Gene bir istatistik vermek gerekirse; Amerika Birleşik Devletleri'nde idam cezasının yasal olarak düzenlendiği eyaletlerde, düzenlenmeyen eyaletlere oranla suç oranının daha fazla olduğu gözlemlenmiştir.

TCK madde 45’e göre suç karşılığında uygulanan cezalar hapis cezası ve adli para cezası olarak sayılmıştır. Ölüm cezası, Türkiye’de 1984 yılından bu yana fiilen ve 2004 yılından itibaren de hukuken uygulanmamaktadır.  Ölüm cezası ilk olarak 2001 yılında savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için kaldırıldı.  3 Ağustos 2002 tarihinde ise “savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar hariç” şartı ile kaldırılmıştır. 7 Mayıs 2004 tarihli 5170 Sayılı kanun ile Anayasa’dan ölüm cezaları ile ilgili maddeler kaldırılarak Avrupa Birliği kriterlerine uyum çalışmalarının en önemlilerinden biri gerçekleştirilmiştir.  5218 Sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, “ölüm” ve “idam” ibarelerini  "ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis" olarak değiştirmiştir.

765 Sayılı eski Ceza Kanunu, “ölüm cezasını” ağır nitelik taşıyan bazı suçlara uygulanan bir ceza olarak düzenlemiştir. 765 Sayılı eski Ceza Kanunu’nun 11. maddesinde “idam cezası” cürümlere (suçlara) karşılık cezalar arasında sayılmıştır.  Vatan hainliği ile devletin ülkesi ve egemenliğine karşı suçlar,  vatandaşın devlete karşı silah kullanması veya harbe katılması suçları, asker toplama, hasmane hareketlerde bulunma, düşman askeri harekâtına yardım, düşmana iaşe, gizli askeri bölgelere girme, devlet güvenliğiyle ilgili belgeleri bulundurma, vatandaşın yabancı ülkede milletine zararlı faaliyeti, Anayasa’ya karşı işlenen suçlar, yürütme gücünü vazifesini yapmaktan zorla menetme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik, askeri komutanlıkların gaspı, Cumhurbaşkanına suikast gibi suçların cezası “ölüm/idam” olarak belirlenmiştir. 5844 Sayılı Kanun ile devlet düzenini sınıf esasına dayandırmak amacıyla örgütleme, 6123 Sayılı Kanun ile uyuşturucu ticareti, mevsuf ırza geçmeler, mevsuf halde kız kaçırmalar, 1490 Sayılı Kanun ile adam kaldırma suçu için ölüm cezası öngörülmüştür.

Ülkemizde 1920 yılından itibaren, 1984’te ölüm cezalarının fiilen uygulanmayarak kaldırılmasına kadar geçen 64 yıllık dönemde, TBMM tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen ölüm cezası kararı sayısı 712’dir. Bunlardan 15’i kadın hükümlüdür. 1980-1984 yılları arasında ise 53 ölüm cezası yerine getirilmiştir.  Bu istatistiğe İstiklal Mahkemeleri'nin infazları dâhil edilmemiştir.

1984 yılından sonra Anayasa ve kanunlarda yer alan bu cezayı öngören mahkeme kararlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi tatbik etmemiştir. Anayasa madde 87’ye göre Meclis, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının infazına dair karar vermek, yani kanun çıkarmak zorundaydı.  Sonradan dâhil olduğumuz İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. Ek Protokolü ile kısmen, 13. Ek Protokolü ile tamamen ölüm cezasını Türk Hukukundan çıkartılmıştır.

Türkiye, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni 1954 yılında onaylayarak iç hukukun bir parçası haline getirmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Anayasamızın 90. maddesine göre yasa hükmündedir. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bireysel başvuru hakkını 1987 yılında tanımış olup, doğal sonucu olarak, Türkiye’de bulunan kişilerin insan hakları ihlali iddiasıyla Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na şikâyet edebilmelerinin önü açılmıştır.

Anayasa hükümleri açıkça göstermektedir ki, hukuk devleti ilkesi, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun hareket etme, demokratik toplum düzeninin gereklilikleri ve laik cumhuriyetin esasları muhasır medeniyetler seviyesine ulaşmak adına daima pusulamız olmalıdır.  Ölüm cezası yasağı, Avrupa Konseyi üyeliğinin bir şartı haline getirildiği günümüzde, hiçbir ülkenin diğer dünya devletlerini karşısına alarak böyle radikal bir tercih yapacağını düşünmüyoruz.  Nitekim sınır komşumuz olan İran’ın yıllardır süre gelen ambargo ile mücadelesi ekonomik ve politik istikrarsızlığa yol açmış olup, muhasır medeniyetler seviyesinden de uzaklaşması sonucunu doğurmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na son 10 yılda gelen dosya sayısı % 12.5 ve Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerine gelen dosya sayısı % 40.9 artmıştır.  Yıllık nüfus artış hızının 2016 yılında ‰ 13.5, 2017 yılında ‰ 12.4 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, dosya sayısındaki artış nüfus artış hızının çok üzerindedir.  Ek olarak, 2002 yılında toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 59,512 iken, bu rakam 2016 yılında 200,727’ye ulaşmıştır.  

Nitekim belirtmek gerekir ki, yakın tarihte artan terör ve şiddet olayları, devletimize karşı girişilen hain darbe teşebbüsü, toplumumuzda derin yaralar açan ve gün aşırı maalesef tekrarları yaşanan çocuğun cinsel istismarı vakaları, kadına, yaşlıya, çocuğa, engelliye ve hayvana kötü muamele sebepleriyle ülkemizde yeniden idam sehpalarının kurulmasını isteyenlerin sayısı artsa da, bu halkımızın vicdani bir dışa vurumu, hainlerin, insanlıktan nasibini almamış, vicdanını karartmış canilerin hak ettiği ceza olarak ölümü görmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle toplumda infial yaratan; terör ve çocuğun cinsel istismarı gibi suçlarda, idam suçunun öngörülmesinin şahsi görüşümüz olarak kabul edilebilir olduğunu belirtmekle beraber, talep edilen ve beklenen idam cezasının devletimize getirileri ile götürülerinin iyi tartılması ve halkın vicdani taleplerinin devlet aklı ile süzülüp en doğru kararın verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

 

HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİ HAKAN ŞEN

Kaynaklar

 

  • Ayhan Önder, Ceza Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1992.
  • Ersan Şen, “Ölüm Cezası”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt: 70, Sayı:1-2-3, 1996.
  • İlhan Akbulut, “Ölüm Cezası Geri Gelmeli mi?”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı:131, 2017.
  • T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil Ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adalet İstatistikleri 2017, Sayı:12, 9 Mayıs 2018.
  • Türkiye İstatistik Kurumu, Ceza İnfaz Kurumu İstatistikleri 2009-2016.

SON MAKALELER