Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Sorumluluk

Gerçekleşen trafik kazalarında kazaya karışan araçlarda maddi hasar oluşması kaçınılmaz bir neticedir. Araçlarda meydana gelen zarar miktarı kazanın koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Kazadan sonra değer kaybı, onarım giderleri, hasar yüzünden araçtan yararlanmadan yoksun kalma gibi  talepler uygulamada karşımıza dava konusu olarak çıkmaktadır. Bu davaların hukuki dayanağı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.Maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan zarar ve ziyandan sorumluluktur.

Davalarda kural olarak, davacı aracın maliki ile bazen aracı bir sözleşmeyle zilyet olan kişi; davalı ise aracın işleteni, aracın sürücüsü, sigorta limitiyle sınırlı olarak zorunlu ve ihtiyari mali sorumluluk sigortacısı ve kazada kusurlu bulunan diğer kişilerdir.

Kazada sorumluluğu gündeme gelebilecek kişiler çeşitli sıfatlara haiz olabileceği gibi birden fazla kişinin sorumlu olduğu hallerde müteselsil sorumluluk söz konusudur. Müteselsil sorumluluğun söz konusu olduğu hallerde davacı zararının tamamını veya fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak bir kısmını tazmin için dilediği zarar verene başvurabilir. Sorumluların tamamına karşı dava açabileceği gibi sorumlulardan sadece birine de davayı yöneltebilir. Müteselsilen sorumlu olanlardan her biri kusur oranı gözetilmeksizin zararın tamamından sorumludur. Zararın tamamını tazmin eden sorumlu kişi, iç ilişkide diğer sorumlulardan kusurları oranında talepte bulunabilir. Bu bakımdan kendi kusur oranından fazlasını tazmin eden kişi yaptığı ödemeyi diğer sorumlulardan rücuen tahsil eder.

Araçta meydana gelen maddi zararın tespiti hususu aracın kısmen hasarlı veya tamamen hasarlı olmasına göre farklılık arz etmektedir. Aracın tamamen hasarlı olması artık kullanılamaz hale gelmesidir. Bir başka anlatımla aracın onarım giderlerinin, meydana gelen değer kaybının aracın sürüm değerinden fazla olması, aracın artık eski haline getirilmesinin mümkün olmaması hallerinde aracın tamamen hasarlı olduğu kabul edilir. Aracın gerçek değerinin tespiti yargılama aşamasında bilirkişi tarafından gerçekleştirilir. Araç eğer kısmen hasarlı ise aracın onarımı suretiyle zararın giderilmesi söz konusudur. Bu durumda onarım giderlerinin talep edilebilmesi için aracın tamir ettirilmiş olması veya olmaması önem arz etmez. Onarım giderleri olarak boya, yedek parça, işçilik, nakliye gibi giderler örnek gösterilebilir.

Değer kaybı bakımından aracın ekonomik ömrünü doldurmamış veya daha önceden hasarlanmamış olması gerekmektedir. Yargıtay’a göre aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş ikinci el piyasa değeri ile kazadan sonra onarılmış halinin ikinci el piyasa değeri arasındaki fark kriterine uyularak değer kaybı zararının hesaplanması gerekir. Kazada zarar görenin ağır kusurunun olmaması, karşı tarafın kusurlu olması, zarar görenin aracının kazadan önce sağlam ve orijinal olması halinde zarar gören tazminat istemiyle zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde kaza tarihinden itibaren on yıl içinde dava açabilir.

Trafik kazası sebebiyle aracından yoksun kalan kişi eğer aracını mesleki faaliyetinde kullanıyorsa ve mahrumiyetini ispat edebiliyorsa talebe bağlı olarak mahkeme tarafından uygun görülen bir tazminata hükmedilir. Uğranılan zararın hesaplamasında bilirkişiye başvurulacağı üzere zarar görenin aracı mesleki amaçla kullandığını ispatlayabilmesi için de genelde tanık deliline başvurulur. Araç mahrumiyeti tazminatı hesaplanırken zarar görenin mesleği, işin mahiyeti, kazanç kaybı, ev ile işyeri arasındaki uzaklık dikkate alınarak aracın kullanımda olması halinde bu süre zarfında yapacağı zorunlu giderlerin tespit edilip zarardan indirilmesi gerekir. Bu hususta ispat yükü zarar görende olup herhangi bir delil sunulmaması halinde mahkeme hakkaniyete uygun bir bedeli tayin ve takdir eder.

Maddi hasarlı trafik kazaları sebebiyle açılan davalarda mahkeme zarar tespit dosyasını, bilirkişi raporunun içeriğini ve rapora karşı yapılan itirazları hükmü kurarken göz önünde bulundurur.  Hakimin bilirkişi raporunda eksik veya hata görmesi halinde bilirkişiden eksikleri giderilmesi ve hataların düzeltilmesi için ek rapor ister. Yargı kararlarının hukuki denetime tabi olması ve bilirkişi raporunun hükmün dayanağı olması sebebiyle raporun açık ifadelerle düzenlenmiş olması gerekir. Eğer hakim bilirkişinin kanaatini benimsemez ise ek rapor isteyebileceği gibi başka bir bilirkişiden rapor oluşturmasını da isteyebilir.

Hasar bedeli ve kusur oranının tespiti oldukça teknik bir konu olduğundan hakim tarafından kendiliğinden takdir edilmez, bilirkişiden faydalanılır. Düzenlenen bilirkişi raporunun taraflara tebliği zorunludur. Zira düzenlendiğinden haberdar olmadığınız bir bilirkişi raporuna itiraz etmeniz de beklenemeyeceğinden raporun taraflardan birine tebliğ edilmeden hüküm kurulması savunma hakkını sınırlandıracağından bir bozma sebebidir.

 

SON MAKALELER