Bilindiği üzere tahsil harcı, konusu para olan veya parayla değerlendirilebilen icra takiplerinde, takip dosyasına yapılan ödemeler nedeniyle alınan nispi bir harç türüdür. Tahsil harcı ile ilgili düzenleme ve uygulama arasında uzun zamandır tartışmalara yol açan bir ikililik söz konusu idi. İşbu yazıda bu bağlamda ihtiyati haciz bulunan hallerde haczin fekki talebinde bulunulması halinde tahsil harcı alınıp alınmayacağı konusu ele alınacaktır.
İhtiyati haciz, alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için, mahkeme kararı ile borçlu mallarına geçici olarak el konulmasıdır. Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş alacaklar ile belirli bir yerleşim yeri bulunmayan ya da mallarını gizlemeye veya kaçırmaya çalışan borçlular için vadesi gelmemiş alacakları temin bakımından uygulanan bir tedbir türüdür. Alacaklı, borçluya karşı icra takibi yapmadan veya dava açmadan önce ihtiyati haciz kararı almış ve buna dayanarak borçlunun mallarına ihtiyati haciz koydurmuş ise, yedi gün içinde borçluya karşı takip talebinde bulunmalı veya dava açmalıdır. Aksi halde ihtiyati haciz hükümsüz kalır. Alacaklının icra takibinin ardından borçlu bu ödeme emrine yedi gün içinde itiraz etmezse, ödeme emri kesinleşir. Eğer yapılan ilamsız icra takibi kesinleşirse daha önce ihtiyaten haczedilmiş olan mallar icra dairesince satılır ve satış bedeli ile alacaklının alacağı ödenir.
İhtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi için takibin kesinleşmesi gerektiğini ifade etmiştik. Ancak borcun ödenmesi, haczin kanunen engellenmesi gibi koşullarda haczin fekki takip kesinleşmeden gündeme gelebilmektedir. Bu durumlarda sadece bir koruma tedbiri olan ve icra işlemlerine dahil edemeyeceğimiz ihtiyatın haczin kaldırılması için tahsil harcı alınıp alınamayacağı sıkça gündeme gelmektedir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2.10.2018 tarih ve 2018/3863 E., 2018/9055 K. sayılı kararında; “ İİK.nun 264. maddesindeki "ihtiyati haczi yaptıran alacaklının 7 gün içerisinde takip talebinde bulunması veya dava açması zorunluluğunu içeren" hükümden de anlaşılacağı üzere, ihtiyati haciz ile icra takibi ayrı hukuki düzenlemeler olup ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğurur. Bu nedenlerle, ihtiyati haciz icra takip işlemi olmayıp, yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce ya da sonra uygulanan ve HUMK.nun 101. ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir benzeri bir işlem olduğundan,İİK.nun 289. maddesinde öngörülen takip yasağından sayılamaz. Bu nedenle ihtiyati hacze binaen yapılan işlemlerin icra takip işlemi olmadığının kabulü gerekir. Dolayısıyla, tahsil harcı, ancak icra takibi sırasında, takip dosyasına münhasıran yapılan ödemelerden kesilen bir harç olup, takip kesinleşmediği müddetçe ihtiyati haciz, icrai hacze dönüşmeyeceğinden ve dolayısıyla bu durumda ihtiyati haciz icra takip işlemi sayılamayacağından,ihtiyati haciz kapsamında, ihtiyaten haczedilen araçlardaki haczin fekki nedeniyle tahsil harcının kesilmesi mümkün değildir.” İfade olunmuştur.Yargıtay kararından anlaşılacağı üzere ihtiyati haciz kurumunun da icrai niteliği olmadığından esas takibe geçilmeden ihtiyati hacizlerden kaldırılması sonucunda tahsil harcı alınmaması gerekmektedir. Eylemli olarak devam eden tahsil harcı alınması uygulaması açısından hukuki bir dayanak bulunmamaktadır.